Güzel bir çay nasıl olur? Demli mi, demsiz mi? Nasıl bir bardakta sunulursa güzel olur? Şeker koymalı mı yoksa sade mi içmeli? Çok sıcak çay mı iyidir yoksa biraz soğuması mı iyidir?
İşi bilen bilir. İyi çay için demlik de çaydanlık da ateş de demleme usulü de önemlidir. Bazısı porselendeki çayı tek geçer bazısı emayede demlenen çayı sever.
Bana sorarsanız çay biraz demli olmalı. Açık çay istediğim tadı vermez. Zift gibi demli de olmamalı tabi. Bardağın yarısı dem olsa iyidir mesela.
Sonra çayın suyunun da özel olmasına dikkat etmek lazım. Öyle kireçli çeşme suyundan yapılan çayla kaynak suyundan yapılan çayın lezzeti de bir olmaz. İşi bilenler çay demlemek için evde özel su bulundururlar. Takdir edilesi bir davranış.
Şeker meselesine gelince. Zevkler tartışılmaz tabi ama çayı dilden sevenler şekerli, “dil”den sevenler şekersiz içer. Tırnak içindeki “dil”in Farsça gönül demek olduğunu da bilenler bilir. Şekersiz çaydan zevk alanlar işi ilerletmiş, çayla hemhal olmuştur zira. Şekerli çay içenler için bir de kaşık meselesi var. Şekeri karıştırmak için kaşık bardağa çok çarpmadan nazikçe karıştırılır. Sanki şeker ürkmeden suya karışsın der gibi.
Konumuz çay değil elbet. Her zaman olduğu gibi eğitim. Çay tiryakisi olduğumu fark edip çay üzerine düşüncelere dalınca (tiryakilik sadece dilde değil “dil”de de yerleşiyormuş meğer) çayla eğitim arasında önemli benzerlikler olduğunu fark ettim. Bu metaforik hezeyanlar içinde bir demlik çayı bitirirken çaya eğitimle arasındaki benzerlikleri şöyle anlatıverdim:
Ey çay! Senin demliğin eğitimin politikasına ve müfredatına benziyor. Çünkü eğitim dediğimiz şey onun içinde kaynıyor ve olgunlaşıyor. Politikalar ve müfredat doğru olursa eğitim de doğru oluyor. Nasıl ki pilav tenceresinde çay demlenmiyor, popülist politikalarla da eğitim olmuyor.
Muhterem çay! Senin bardağın, eğitimdeki fiziki şartlara benziyor. Karaçay için ince belli, yeşil çay için porselen fincan, sallama çay için karton bardak nasıl idealse eğitimin yapısına ve hedeflerine göre de uygun fiziki şartlar gerekiyor. Beceri ve tasarım temelli, yapılandırmacı, değer odaklı, hayatla iç içe bir eğitim tasarlanıyorsa bunun fiziki şartları dört duvardan fazlasını gerektiriyor. Yoksa tutulmuyor, eli yakıyor.
Sayın çay! Senin içindeki çay öğrenciye benziyor. Diğer her şey onun için bir araya geliyor. O öğrencinin de okula gelene kadar ailesinde güzelce işlenmesi, demlenecek hale getirilmesi gerekiyor. Nasıl ki yaş çay demlenmiyor, evden ham gelen öğrenci de işlenmiyor.
Sevgili çay! Senin içindeki su, eğitim ortamına benziyor. Öğrenci o ortamın içinde demleniyor. Nasıl ki çay sıcak suda yarım saat bekleyince demleniyor, öğrenci de sıcak bir ortamda yıllar içinde olgunlaşıyor, eğitiliyor. Gerekli ortam olmazsa olgunlaşmıyor, olgunlaşmadığı gibi acılaşıyor. Hiç içilmiyor.
Yüce Allah’ın nimeti çay! Sendeki şeker, eğitimdeki bilgiye benziyor. Eğitimi ve öğrenciyi o tatlandırıyor. Tabi şekerin de kolayca eriyebilmesi için ortamın sıcak, bilginin kaliteli olması gerekiyor. Bilginin kolay erimesi için de öğretmenin ilgisi, bilgisi ve sevgisi gerekiyor.
“Öğretmen bu işin neresinde” dediğini duyar gibiyim. Sabret. Onu en sona sakladım.
Sohbetlerin bahanesi çay! Sendeki kaşık, eğitimdeki öğretmene benziyor. Şekeri suyla ve çayla karıştıran kaşık gibi o da bilgiyi sıcak bir ortamla birleştirip öğrenciye veriyor. Kaşığı küçümseme. O olmasa tüm önemli parçalar yerinde duracak, tam bir birlik olamayacak. Öğretmen de bu işin en önemli parçası. O bir aslan parçası.
Ne dersin çay? Biz de günün birinde güzel çaylar içebilecek miyiz? Daha önce içtiğimiz çaylarda hep sorun vardı. Sahi sorun neyde? Çaydanlıkta mı, bardakta mı, şekerde mi, kaşıkta mı, suda mı? Yoksa bizim damak tadımız mı bozuk? Ne dersin?